Hotel İlhan
Ek Bilgiler
''Eğer dünyada hiçbir yere benzemiyorsa dünyada değildir'' denir, KAPADOKYA için, Güneşi, tarihi doğası ile dünyada eşi olmayan Kapadokya'nın merkezi Ürgüp.

Ürgüp'te geleneksel Anadolu konukseverliği ile kendinizi evinizde hissedebileceğiniz bir konaklama mekânı ise isteminiz, o halde İlhan Otel sizin için bir seçenek olacaktır.

İlhan otel; Ürgüp-Kayseri caddesi üzerinde 30 oda 80 yatak kapasiteli Odalarında duş,saç kurutma,direkt telefon kablosuz internet bulunan lobi , bar restaurant olanaklarına sahip televizyon,uydu yayını ,telefon ,Bahçeli,kendine ait otoparkı olan merkezi ıstma sistemli, 24 saat sıcak su ve yaz kış açık , yöre mimarisine uygun taş yapıda bir konaklama mekanıdır.

Ambiyans
''Eğer dünyada hiçbir yere benzemiyorsa dünyada değildir'' denir, KAPADOKYA için, Güneşi, tarihi doğası ile dünyada eşi olmayan Kapadokya'nın merkezi Ürgüp.

Ürgüp'te geleneksel Anadolu konukseverliği ile kendinizi evinizde hissedebileceğiniz bir konaklama mekânı ise isteminiz, o halde İlhan Otel sizin için bir seçenek olacaktır.
Konum
KAPADOKYA’NIN TARİHSEL ALTYAPISI VE GEÇMİŞİ

Kapadokya Anadolu’nun merkezindeki büyük bir bölgenin antik adıdır.Buna rağmen bugün Kapadokya’dan bahsettiğimizde özellikle doğal tepeleri ve kaya kiliseleriyle Göreme ve Ürgüp vadilerini kastederiz.) Kapadokya’nın tarihi coğrafyasıyla ilgili bu yazıda bölge bir bütün olarak ele alınmaktadır.
Modern Türkiye’nin yer aldığı büyük yarımada Antik Anadolu veya Küçük Asya çok sayıda bölgeden oluşur. Bunların en önemlilerinden biri Kapadokya idi. Bu bölge bugünkü Kırşehir, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri, Malatya illerini, Ankara’nın doğusunu , Yozgat ve Sivas’ın güneyini ve Adana’nın kuzeyini kuşatıyordu.
Kapadokya güneydoğuda Komajen, doğuda Ermenistan, kuzeybatıda Galatya, kuzede Pontus, güneyde Kilikya, batıda Frigya ve Likya ile komşu idi. Amasya’da doğan ve M.Ö. 63’e kadar yaşamış olan coğrafyacı Strabo (STRABO 539) ‘ya göre Kapadokya Kuzeden güneye (Pontus’tan Toros dağlarına kadar) 1800 stadia (332 km) ve batıdan güneye (Likonya ve Frigya’dan Fırat’a kadar) 3000 stadia (552 km) uzunluğunda idi. Başka bir deyişle bölge coğrafi olarak kuzeyde Karadeniz, güneyde Toros dağları, batıda Kızılırmak, doğuda Fırat ile kuşatılmıştı. Tuz Gölü güneybatıya doğru Frigya ve Likonya arasındaki sınırı belirlemiştir.


KAPADOKYA’NIN TARİHİ

AŞIKLI HÖYÜK ASERAMİK NEOLİTİK FAZ ( M.Ö 5900 – M.Ö. 3200)
Bölgedeki aseramik neolitik kültürün en iyi temsilcisi kazıları 1989’dan beri sürmekte olan Aşıklı Höyük’tür. Aşıklı Hasan ve Melendiz dağları arasındaki bayırlardan doğan ve kanyon şeklindeki Ihlara vadisini keserek kuzeybatıya yönünü çeviren Melendiz nehri kıyılarında orta büyüklükte bir yerleşim merkezidir. Bugün Aşıklı ve çevresi kıtalararası bir iklime sahiptir. Bölge ekonomisi esas olarak tahıl tarımı, bahçecilik, bağcılık ve süt ürünleri üretimine dayanır.

KÜLTEPE’NİN KAPADOKYA TABLETLERİ / KÜL TÜMSEĞİ (M.Ö. 1900)
Kültepe olarak bilinen bu tümsek yerleşimi 550X450 metre tabanı ve 20 metre yüksekliği ile merkezi Anadolu’nun en büyüklerinden biridir. Kültepe tümseğindeki ilk kazı Fransız bilgin E. Chantre tarafından zamanının metodları ile yapılmıştır. Bunu 1906 ve 1925’teki kazılar takip etmiştir. 1952’den itibaren bugüne kadar bu kazılar her yaz devam etmiş ve 1980’e kadar Türk Tarih Derneği tarafından finanse edilmiştir. Buradaki heyecan verici bulgular antik Anadolu tarihine önemli ölçüde ışık tutmuş vedünya arkeoloji literatürünün odak noktalarından biri olagelmiştir.

ASUR KOLONİLERİNİN DEVRİ (M.Ö. 1900)
Asurluların gelişine kadar Mezopotamya merkez Anadolu üzerinde ekonomik ve politik güç kullanmıştır. M.Ö. 3. bin yıl sıralarında Mezopotamya’dan Arkadya kralı Sargon ülkesinin tüccarlarını korumak için Anadolu’nun kalbine doğru ilerlemiştir.
İkinci bin yılın başlangıcı Anadolu için başarılı ve zengin bir dönemdi. Asurlular bölgenin zenginliklerini öğrendiler ve ardından karum (liman, yönetim merkezi) adı verilen ticaret merkezleri kurdular. Sonuçta Asurluların Ege denizinden Indus vadisine kadar ticari faaliyetlerinin yoğun şebekesinin parçaları olarak en az 13 karum kuruldu.
Anadolu halkı ve Asurlu tüccarlar arasındaki ticaret 150 yıl kadar sürdü. Kapadokya tabletleri Asurluların başkentleri Asur’la günlük iş bağlantısı kuran deneyimli tacirler olduklarını ortaya çıkarmıştır. Kil tabletlerde ayrıca ticaret anlaşmaları, faturalar, talepler, evlilik sözleşmeleri gibi diğer dökümanlar da bulunmuştur.
Kültepe, antik zamanlardaki adıyla Kaneş en önemli karumdu. Karum tamamen gelişmeden önce karumda daha sonra yapılan evlere benzer evler Kaneş’in doğu sırtlarında yapılmıştı.
Karum duvarlarla çevrili şehrin dışında ayrı bir merkezdi. Yoğun biçimde doldurulan bu yerde 2 arkeolojik katman bulunmuştur (Kaneş karum I b ve II). Bu katmanlar yakın bilimsel incelemeye tabi tutulmuş ve evlerin mimarisi, malzemesi ve inşası ile ilgili detaylı bilgiler elde edilmiştir. Karumun ikinci katmanı geniş bir alanı kaplar ve yakın inşa edilmiş bina komplekslerini içerir.

HİTİTLER (M.Ö 18-12. YÜZYILLAR)
Hititlerin bilim dünyasına ve arkeoloji literatürüne girişleri Mısır Tel-el-Amar’da Akkadya tabletlerinin deşifre edildiği 19. yy’ın sonlarına rastlar. Bu tarihte A.H. Sayce Suriye Hama’da kaya üzerindeki resimsel kitabeleri deşifre etmiş ve bunları Hitit çalışmaları olarak tanımlamıştır. Hitit kalıntılarının varlığının bilginler ve gezginler tarafından tahmin edilmesi ve aramaların ilerletilip benzer kitabelerin keşfedilmesi daha sonralardadır. Hititler Kapadokya’yı önemli ölçüde etkilemiştir ve sanat anahtar rol oynamıştır. Hititlerin büyüleyici kültürü en az Kapadokya’nın kaya kiliseleri kadar renklidir.

TABAL KRALLIĞI (M.Ö. 11. YY)
M.Ö. 8. yüzyılın ortalarında Tabal ismi Asur belgelerinde daha sık görünmeye başlar.Tabal’lı hükümdarlar açıkça Asur’lulara direnmeye çalışmışlar fakat fazla başarı gösterememişlerdir. Sargon II döneminin Asur’lularının bildiği güçlü Tabal Krallığı’nın kesin büyüklüğü bilinmemektedir. Kitabeleri büyük ölçüde Kayseri ve Nevşehir yakınlarındadır. En ünlüleri Sivasa, Topada, Kululu ve Sultanhanı kitabeleridir.

PERSLER KAPADOKYA’DA (M.Ö. 6. – 4. YY.)
Likya’dan farklı olarak Lidya ve Anadolu’nun diğer bir çok antik ülkesinde Kapadokya adı bir halktan sonra anılmamıştır. Kapdokya isminin antik Pers sözcüğü “tukha” veya “dukha” dan türediği düşünülür ve anlamı güzel atlar ülkesidir. Sözcüğün “Katpatuka” şekli M.Ö. 6. yüzyılda Behustin uçurumlarında oyulmuş olan bir kitabede Darius I (M.Ö. 522-486) zamanında Pers’lere vergi veren ülkeleri listelerken geçer. Kapadokya’nın atları gerçekten meşhurdu ve hem asur hem de Pers imparatorlar buradan vergi olarak at ve katır almıştır.

BÜYÜK İSKENDER KAPADOKYA’DA (M.Ö. 4. YY’IN ORTALARI)
Büyük İskender Perslere karşı yürüyüş rotasında Ankara’dan Kapadokya’ya doğru ilerlemiş ve Kızılırmak’ın güneyinden bölgeyi fethettikten sonra Sabiktas adlı bir Pers’liyi Kapadokya’nın yöneticisi olarak atamıştır. Ariarathes’in ölümünden sonra Kapadokya 20 yıl boyunca Makedon yöneticiler tarafından idare edilmiştir. Bundan kısa süre sonra ,Antigonus Ipsus savaşında (M.Ö. 301) yenilince küçük Asya’daki bölgeleri Lysimachus’a geçti. Fakat Curupedion’daki bir savaşta (M.Ö. 281) 80 yaşındaki Lysimachus 77 yaşındaki Seleucus Nicator’a yenildi. Böylece Kapadokya’daki Makedon hükümranlığı sona erdi ve Seleucid idaresi kuruldu.

BAĞIMSIZ KAPADOKYA KRALLIĞI (M.Ö. 4. YY – M.S 17)
İskender’in ölümünden sonra bağımsız bir Kapadokya krallığı kurulmuştur. Bu süreçte bölgenin tarihi karışıktı ve bir dizi entrikayla doludur. Ariarthes hanedanı geleneksel olarak güçlü aileler ve krallıklarla evlilikler yoluyla politik ittifaklar kurma yoluna gitmiştir. Kapadokya yerel güç mücadelelerinin bir arenası ve Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğunun çatışma sahası olmuştur.
Kapadokya Krallığının tarihinde bu dönem karmaşık bir güç mücadelesiyle anılmıştır. Ariarathes VIII’in ölümü sonucu taht için iki aday çıkmıştır. Biri Mithridates’in adayı idi. Mithridates tahta kendi adayını yerleştirmeye çalışınca Kapadokya halkında hoşnutsuzluk oluştu. Roma senatosu araya girerek her iki adaya da karşı çıkarak Kapadokya’nın yönetiminin halkın elinde olması gerektiğini belirtti. Politik hükümranlık M.S. 17’de Kapadokya bir Roma eyaleti olana kadar devam etti.

ROMALILAR KAPADOKYA’DA (M.S. 17 – 4. YY)
M.Ö. 20’de küçük Ermenistan’ı ve Rough Ciliato Archelaus’u transfer etmiştir. Strabo’ya göre Archelaus zamanının çoğunu Rough Kilikya’daki Elaiussa (Ayas,Erdemli) adasında geçiriyordu. Burada ona paralarında “Ktistes” (kurucu) sıfatını kullandıran Elaiussa şehrini kurdu. Augustus’a minnettarlığının bir ifadesi olarak şehrin adını “kutsal” anlamını koruyarak Augustus’un Yunanca şekli olan “Sebaste” ye çevirdi. Archelaus ayrıca kendi adını taşıyan bir şehir (Archelais) daha kurdu. Kapadokya’nın bir eyalete dönüşümünden sonra Claudius bu şehri bir Roma kolonisine dönüştürdü. Kralın ölümü üzerine çok kısa süre sonra Kapadokya resmi olarak bir Roma eyaletine dönüştü (Provincia Cappadocia). Böylece Kapadokya bir Roma eyaleti olarak atlı sınıftan seçilen bir vali (procurator) tarafından yönetilmeye başladı. Kapadokya’da 300 yıllık bir Roma idaresinden sonra bölge 395’te imparatorluğun bir parçası olarak Doğu Roma İmparatorluğu’na miras kaldı. I. Konstantin (Büyük Konstantin) 330’da Bizans’ı doğu başkenti ilan etti. Batı imparatorluk çizgisi 476’da bitti. Doğu Roma İmparatorluğu’nun Batı’dan yaklaşık bin yıl daha fazla yaşadı.

BİZANS DÖNEMİ (4. – 15. YY)
363’te Persler Fırat’ın doğusunu aldılar ve 5. yüzyılda Hunların ve Isaurian’ların akınları yıkıma yol açtı. İmparator Anastasius ve Justinian idaresinde bölgedeki bir çok şehrin çevresine surlar inşa edildi ve mevcut surlar onarıldı. Kayseri tamamıyla tekrardan inşa edildi ve yenmesi güç bir savunma sistemi oluşturularak güçlendirilmiş şehirler Mokissis ve Kamuliani kuruldu. Bizans imparatorları ve yerel halk ani saldırılara karşı önlem almaya karar verdiler ve bir çok parçadan oluşan bir savunma sistemi kurdular: “Tema” larla yönetim, optik uyarı sistemi, ek kaleler yapılması, askeri ve ticari yollar ile yer altı şehirleri’nden oluşan iyi bir şebeke.
“Tema” larla yönetim sistemi bölgeyi generaller arasında paylaştırmayı gerektiriyordu. Generaller yönettikleri “tema”yı (Kapadokya bunlardan biriydi) korumakla imparatora karşı sorumlu olacaktı. Bölge askere almada, yönetmede ve uygun savunma sistemini seçmede bağımsız olarak davranabilecek bir generalin kontrolü altındaydı. Optik uyarı sistemi bölgedeki tepelerin üzerine kurulan ateş ve fenerler yerleştirilerek kurulmuştu. Sistem mesajları Konstantinopol’ deki büyük fenere aktarıyordu, böylece başkent düşman saldırısının kesin zamanı konusunda bilgilendiriliyordu. Birçok kale ve gözetleme kulesi geçitler ve su kaynakları gibi stratejik yerlere yerleştirilmiş ve ana şehirleri birbirine bağlamıştı. Bu savunma önlemlerine ek olarak yerel halk kendilerini korumak için yer altı şehirleri oymuşlardır.

SELÇUKLULAR KAPADOKYA’DA (9. – 13. YY)
9. yüzyıldan itibaren Anadolu Ural-Altay bölgesi kökenli ve Çin’den Avrupa’ya kadar geniş bir alana yayılmış olan merkez Asya’dan göçebe Türk kavimlerine şahit olmuştur.Bölgedeki Bizanslılar sonraki 50 yıl boyunca Konstantinos Porohyrogennetos (945 – 959) ve Konstantinos Doukas (900 – 1070) döneminde üstünlük sağlamıştır. İkonlarını aşırı umutsuzca korumuş olan Kapadokya manastırlarının yardımıyla ikonoklastların yıkımı barışı sağlamada rolünü oynamıştır. 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 1071’e kadar Bizans Kapadokya’sı altın bir çağ yaşamıştır. Bölgedeki çoğu kilise ve fresk bu döneme aittir.
Daha sonra Selçuklu Türkleri imparatorluklarını İran’dan batıya yayarak gelmiştir. 1057’de Türkler Malat’yaya 1059’da da Sivas’a saldırarak yerle bir etmişlerdir. 1067’de Kayseri’yi yerle bir ettiklerinde Bizans imparatoru Romanus Kapadokya’yı kurtarabilmek için son bir hamle yaptı. 1071’de büyük bir ordunun başında Selçuklu ordusunu karşılamak için doğuya yürüdü. Bizanslılar ağır kayıplarla yenildiler ve Kapadokya bir daha geri alınmamak üzere Türkler tarafından ele geçirildi.
1071’de bugünkü modern Türkiye’nin doğusunda bulunan Malazgirt’teki savaş sırasında Selçuk lideri Alpaslan Bizanslıları yendi. Bundan sonra Selçuklular tartışmasız bir şekilde Anadolu topraklarının kontrolünü ele geçirdiler. Selçuk Türkleri kısa süre sonra kendi ilim şehirlerini kurdular. 11. yüzyılda Selçuk Türkleri ilk olarak İznik’i başkent seçtiler, fakat haçlılar İznik’i ele geçirip Bizanslılara verdiklerinde başkentlerini Konya’ya taşıdılar. Daha sonraki yüzyıllarda Anadolu Selçuklularla Bizanslılar ve kutsal topraklara doğru yollarında olan haçlılar arasında bir savaş alanı oldu. 13. yüzyılda Keyhüsrev ve Alaaddin Keykubat dönemlerinde Selçuklular altın bir çağ yaşadılar. Bu dönemde hem Karadeniz’e hem de Akdeniz’e ulaşarak tersaneler yaptılar. Ayrıca muhteşem kervansaraylar, medreseler ve camiler inşa ettiler. 13. yüzyılın ortalarında Moğollar imparatorluğun çeşitli bölümlerine saldırmaya başladılar ve sonuçta tüm Anadolu’yu istila ettiler. 1302’ye kadar Selçuklu’ların yönetiminde kalan Kayseri Moğollar tarafından ele geçirilmiş ve yağmalanmıştır. Selçuklu İmparatorluğu Anadolu topraklarında kurulan ilk türk imparatorluğudur. Yükseliş ve çöküşü iki yüzyıldan az sürede gerçekleşmesine rağmen bu imparatorluk Osmanlı kültür ve sanatının temellerini atmıştır. Selçuklular beraberlerinde merkezi Asya’nın göçebe kültürünün etkilerini getirmiş ve merkezi Anadolu’yu zenginleştirmişlerdir.
Ana sayfaya dön
Masaüstü Versiyonu
Reseliva tarafından sağlanmıştır